Salı, Ağustos 9, 2022
Üngüt Milyanlı
Advertisement
  • Anasayfa
  • Sitemiz Hakkında
    • Haber Gönder
    • Ziyaretçi Defteri
    • Yöneticiler
  • Yöremiz Sesi
    • Yöremiz Hakkında
    • K.Ü.Milyanli S.D.D
    • Şiirlerimiz
    • Milyanlı Tarihi
    • Aramızdan Ayrılanlar
    • Alevilik
    • Köşe Yazıları
  • Multimedya
    • Köy Resimleri
    • Videolar
  • Düğün Tarihleri
  • Duyurular
  • İletişim
Sonuç bulunamadı
Tüm sonuçları göster
  • Anasayfa
  • Sitemiz Hakkında
    • Haber Gönder
    • Ziyaretçi Defteri
    • Yöneticiler
  • Yöremiz Sesi
    • Yöremiz Hakkında
    • K.Ü.Milyanli S.D.D
    • Şiirlerimiz
    • Milyanlı Tarihi
    • Aramızdan Ayrılanlar
    • Alevilik
    • Köşe Yazıları
  • Multimedya
    • Köy Resimleri
    • Videolar
  • Düğün Tarihleri
  • Duyurular
  • İletişim
Sonuç bulunamadı
Tüm sonuçları göster
Üngüt Milyanlı
Anasayfa Köşe Yazıları

BÜTÜN ZULME KARŞI DİRENEN ANADOLU ALEVİSİ 3x YOK EDİLME OLMAZSA ASİMİLASYON

Bilal uzum Yazar: Bilal uzum
8 Kasım 2021
Kategori: Köşe Yazıları
A A
0
0
Paylaşım
46
Okuma

BÜTÜN ZULME KARŞI DİRENEN ANADOLU ALEVİSİ 3x YOK EDİLME OLMAZSA ASİMİLASYON
Irkçıların ve dini gericilerin başarılı olmak için baş vurdukları yöntemlerden birisi, en doğruyu, en kutsalı kendilerinin temsil ettiklerini ve bu nedenle kutsal olduklarını kabul ettirmektir. Bunun için de her yol mubahtır. Barışçıl, zor ve ya her ikisi denenebilir. Fakat bu kendi başına yeterli değildir. Başarı için önemli olan kendinden önce var olan ve halkın değer verdiği bilgileri yok etmektir. Ancak bilgisizliğini, o şekilde örtebilir ve cehalet üzerinde taht kurabilirler. Bilgiden, aydınlıktan söz konusu olan Anadolu ise, bu daha da gereklidir. Çünkü ilk filozof, ilk kitap yazan, ilk tarihçi, ilk tıp mucidi, ilk ozan, ilk parayı icat eden, dünyada ilk baraj kuran ve tarımın verimini artırma yolunu deneyen, ilk gönüllü birlikteliği kuran (Etiler) ve son kadın devleti (amazonlar) egemenliğinin anayurdu ve ilk kitaplık (Bergama) kitaplığı Anadolu’dadır. Daha doğrusu eski dünyanın bilgi hazinesi Anadolu dadır. Bu kültür hazinesi yok edilmedikçe Anadolu yu dönüştürmek daha zor olacaktı.
İskender bu bilgilerin tümünü Mısıra, kendi adına kurdurduğu İskenderiye kütüphanesine taşıdı. Ne var ki, kitaplığı önce Hıristiyan papazları, sonra da İslam halifesi Ömer yaktırdı. Yani dinlerin başarılı olması için bilgilerin yok olması gerekiyordu. Dolayısıyla, Anadolu insanı da bu bilgilerden koparılmadıkça yeni efendilerin başarılı olması oldukça zordu. Onun için halkı Anadolu düşüncesinden yoksun bırakmak için her yola başvuruldu. O güzelim kültür sulandırıldı, bulandırıldı şimdiki duruma getirildi. Biliniyordu ki, Anadolu düşüncesine göre insan, (GAİA) toprak ananın çocuklarıdır. Yerle göğün birleşmesinden oluşmuştur. Yani insan evrenin çocuğudur.
Aynı zamanda GAİA tanrıların da anasıdır. Tanrı, evren, insan birliğine bilimin ana yurdunda dünyaya, evrene bu gözle bakılırmış. Günümüzde öz aynı olmakla beraber, Anadolu da, her yöre Alevisinin ibadetinde farklılıklar sergilediğine şahit oluyoruz. Bana göre işgaller altında dağılmış, can derdine düşmüş olmanın doğurduğu bir sonuçtur bu.

Şimdiki duruma gelmenin nedeni ise, çeşitli düşünce akımlarının kendi öğretilerini Alevilik diye dayatması dolayısıyladır. Bilindiği gibi gelen tüm işgalcilerin birinci amacı, Anadolu topraklarına yerleşmek, ikincisiyse halkı köleleştirmek ve kendi isteklerine göre yeniden dizayn etmekti. Bu yalınız ülkemizi istila edenlerin yaptığı bir yenilik değildi. Daha çok önceleri, aşiret kavgalarından bu güne sürüp giden değişmez bir ilkedir. İlk işlerinin başında egemenliği altına aldıkları halkları kendine tabi kılmak, geçmişini unutturmak ön şart sayılmıştır. Bu ya kabul edeceksin, ya öleceksin şeklinde bir dayatmadır. Bu günde geçerlidir. Devlet olan gücün ilk işi içini temizlemek, cephe gerisini sağlama almaktır, yoksa ömrü uzun olmaz. Eskiden bir ülkeyi ele geçirenler kendi tanrılarını ele geçirdikleri ülke halkına kabul ettirmeyi ön koşul sayardı. Şöyle ki, yenen taraf yenilen halkın yeniden kalıba dökülmesini, tam bir teslimiyetle kendine bağlamasını isterdi. İlk olarak yenilen halkın kutsal saydıkları inançlarını yok etmeyi hedef alırlardı. Aynı şey Anadolu da ilk olarak Yunan ideolojisi tarafında uygulandı. Anadolu nun doğacı düşüncesinin yok edilmesi ve yerine Platon ve Aris totalesin bin yıl süren hadesli Elziyumlu ve Zeus lu karanlık anlayışını dikta ettiler.

Ardında Roma Anadolu yu işgal etti. Milattan kısa zaman sonra Anadolu da önce Roma devletine, daha sonra da Bizans’a karşı ayaklanmalar sürekli hale gelmiştir. Bu ayaklanmanın bir tarafı Makedon, Yunan, Roma kalıntılarının devletidir.
Ayaklanan Halk ise, Anadolu nun yerli halkıdır. Nihayet 1071 yılında Türkler Malazgirt savaşı ile Anadolu ya girerler. Tabi bu Türklerin Anadolu ya ilk girişleri değildir. Önceleri de yağma amaçlı akınlar yapılmış, köyler, kasabalar yağmalanmış, fakat kalıcı olmamışlardı. 1071 den ve sonrasında orta Asya da, İran da çete oluşturan birçok kişi Anadolu ya akın etmiş ve kendine bey dedirtmiştir. Farkındaysanız Selçuklu denen yapı tek bir devlet değildir. Her ne kadar 9 beylikten söz ediliyorsa da, doğru değildir. İsmini sayabileceğim Türk beylerinin kurduğu 35-38 beylik var olmuş, ya da varlığını bir süre sürdürebilmiştir. 1071 den 1200 yılları arasında her yıl onlarca savaş cereyan etmiştir. Bu savaşlar daha çok beyliklerin kendi aralarında yaptığı dalaşlardır. Yine bu yıllar Anadolu nun haçlı orduları tarafında çiğnendiği yıllardır. Katoliklerin haçlı orduları Anadolu ve Orta doğuyu talan etmişlerdi. 1096- 1270 yılları haçlı vahşeti yıllarıdır. Âdete Anadolu da bu dönem taş üstünde taş bırakılmamıştır. Ülke bir mezbaha neye dönmüştür. Halk savaşlardan bıkmış, usanmış ve dağınık haldedir. Ne Selçuklu, ne de Osmanlı halka önem vermemiştir. Yalınız savaştırmış ve ürettiğine el koymuştur. Halkın bu durumunu gören Horasan erenleri Anadolu ya akın etmişlerdir. Bu 1200 ler civarında baba erenlerin Anadolu da sesi duyulmaya başlar. O dönem Anadolu da 4 çeşit derviş zümresinden söz edilir.

1- Horasan erenleri. 2- Baciyani Rum. 3- Rum erenleri. 4- Gaziyani rum. Horasan erenleri; Anadolu Aleviliğine damgasını vuran dervişlerin en önemlileridir.
Selçuklu ve Osmanlı halkla ilgilenmediği için dervişler halkı Tekke ve Zaviyelerde örgütlemeye başlarlar. Bildiğimiz kadarı ile 1240 da baba İlyas-baba İshak ile Selçuklular arasında cereyan eden savaştan kalan bilgiler, Anadolu halkının yüzde 80 i Alevi Ve köylüdür. Dervişler köylüler arasında hummalı bir faaliyet yürütürler. Bunlar arasında Horasandan gelenler en kalabalık ve etkili olanlardır. Bunlardan bazıları, Mevlana, Hace Bektaş Veli, baba İlyas, baba İshak ve daha birçoğu. Bunların amacı İran Şiiliğini Anadolu da etkin kılmaktır. İranla Anadolu kültürlerinin tarihsel yakınlığı bunların işini bir hayli kolaylaştırır. Bu nedenle Arap Şıhları pek etkili olamazlar. Fakat daha öncesi var. Bilindiği gibi Anadolu düşüncesine düşmanca saldıran Yunanlıları unutmamak gerek. Zaten incelendiğinde görülecektir ki, Platon Aleviliği, ArisTotalaes de Sünniliği çok derinden etkilemişlerdir. Rum erenleri; Burada Rum erenleri diye anılan dervişlerin Platinos okulunun elemanları olabilecekleri akla gelen ilk ihtimaldir. (yeni Platonculuk) Batılılar Platinos okulunun kapatılmasıyla ortaçağ karanlığının son bulduğuna inanırlar.

O kadar ki, hurafeci ve berbat bir düşünce akımıdır. Anadolu doğacı ve insancıl dünya görüşüne ilk saldıran, Yunan mitin den kaynaklanan bu dünyanın yalan olduğunu, kadim dünyanın doğa üstünde olduğunu kanıtlamaya çalışan bir görüştür. Bunların düşünce babası Platon dur. Baciyani Rum; Bacıyani Rum dervişleri ise eski Anadolu insanının görüş ve geleneklerini temsil eden kadın dervişlerdir. Dikkatınızı çekerim, İslamda kadın derviş değil, kadın imam dahi olamaz, olmamıştır. Bektaşiliğin bu baciyani Rum dervişleri sayesinde sesini duyurduğu ve geliştiğini söyleyenler var ki, akla uygundur. Osmanlıya bakarsan bu adı geçen Bacıyani Rum, erkekleri askere gitmiş kadınların kurduğu bir örgütlenmedir. İslam da bu gün dahi böyle bir örgütlenme mümkün değildir. Osmanlının şeriatla idare edilen ve feodal bir yönetim olduğu bilinen bir olgudur. Kadının şeriat ve feodal yönetimlerinde konumu ortadadır. Bunu akla yer veren herkes görebilir. Çünkü ne Yunan mitinde, ne de İslamda kadına yer yoktur. İslam da halen bu mümkün değildir. Şeriatla yönetilen bir ülkede bu olamaz, akla aykırıdır. Hacı Bektaşı veliyi öne çıkaran kadıncık anadır. Çünkü kadıncık ana ne Yunan, Ne Roma, ne Türk ve nede Arap tır.

Varlığı bu adı geçenlerin tümüne zıttır. Çünkü o Anadoluludur. Gaziyani Rum erenleri; gaziyani Rum erenleri hakkında yeterli bilgiye kavuştuğumu söyleyemem. Fakat, battal Gazi, Hüseyin Gazi, Abdulvahhab gazi gibi bazı simalar Türk İslam söyleminde çokça öne çıkarılır. Battal Gazi ve Hüseyin Gazi isimleri daha çok Alevi kesim içinde öne çıkarılırken, Abdulvahhab gazi Sünni kesimde daha çok itibar görür. Ve hatta sahabeden biri olduğu iddia edilir. İnançtır ne kadar muğlak ve anlaşılmaz olursa o kadar değerli olur. Şöyle ki, sahabe, Peygamber efendimiz hayatta iken Müslüman olarak görüp ve (aşerei mübeşşire) yaşarken cennetle müjdelediği on sahabeye denir. Bunlar Ebubekir, Ömer, Osman, Ali ve 6 kişi daha. Bunlar arasında Abdulvahhab adı geçmiyor. Ayrıca kadın ismide geçmiyor, örneğin, Hatice, Fatma gibi ulu ana saydıkları kadınlar, kadın oldukları için adı geçmiyor. Fakat bunların adı ( Hatice ve Fatma adı) 132 sahabe içinde geçiyor. Ama Abdulvahhab gazi nin adı 132 sahabenin içinde de geçmiyor. Müslümanlıkta gazilik ve şehitlik dendi mi akan sular durur. Çünkü mekânı cennet olur inancı var. Sanki yaşatmak değil de öldürmek ve öldürüşmek üzerine inşah edilmiş bir inançtır. Onun için gazilik önemlidir. Bu şundan bellidir. Battal Gazi bir komutandır. Bir din adamı olduğunu sağlıklı bir eserde rastlayamadım. Hüseyin Gazinin de bir savaşta öldüğü söylenir.

Abdulvahhab gazi, Peygamber hayatta iken yaşamamıştır, ayrıca mekede değil, Sivas ta yaşamıştır. İnanç ya, bir hikâye uydur bir ay sonra kendin de inanırsın. Yine Osmanlı padişahlarının da unvanları gazidir. Osman gazi, Orhan Gazi gibi, bunları göz önüne aldığımızda gaziyani Rum dervişlerinin Anadolu daki işlevinin ne olduğunu anlamak pek zor olmasa gerek. Ayrıca, Alevilik Orta Asya şamaniz minden etkilenmiştir demeleri, Türk dervişlerinin çabaları sonucudur.
Türk olduğumuzun ispatı için ısrarla bu konu üzerinde durmaları da bu bağlamda ele alınmalıdır. Ne var ki, şamanizmin temeli olan Şamanların davula binip göğün bir yerinde tanrı ile buluşmaya gitme gibi bir adet Anadolu da bilinmiyor. İkinci önemli gelenek, bey öldüğünde hizmetkârları, atları ve diğer malları öldürülüp beyle beraber gömme adeti de Anadolu da bilinmez. Yine ölen erkeklerin hayatta iken öldürdüğü insan kadar balbal dedikleri taş dikme alışkanlığı da Anadolu da bilinmez. Yine totem dedikleri hayvan ata, Orta Asyalıların ve şamanların önemli bir geleneğidir.

Orta Asya da gelenlerin totemi boz kurttur. Anadolu da kesin olmamakla beraber daha çok geyik önem kazanır. Totem olarak bu iki sembol birbirine zıttır. Kurt ne kadar yırtıcı ve kıyıcıysa, geyik o kadar mazlum ve sevimlidir. Bu dahi aradaki farkı ortaya koyar niteliktedir. Şuna kimsenin bir diyeceği olmaz. Birbiri ile karışan komşu olan topluluklar, yaşam biçimi, inançsal, kültürel vb. konularda birbirinden etkilenirler. Anadolu da yaşayanlar ve sonradan gelenler arasında da böyle bir etkileşim kaçınılmaz olmuştur, olacaktır. Daha çok dışarıda gelenler Anadolu da medeniyetle ve ileri bir toplumsal yapı ile karşılaşmışlardır. Lidyalıların, Likyalıların, Fenikelilerin. İyonyalıların, Etilerin, Yunanların, Romalıların ve diğerlerin en parlak dönemleri Anadolu ya yerleştikleri dönemdir. Geldikleri yerlerde tarihi bir eser, bir kanıt bırakan olmamıştır pek. Ama Anadolu ya gelir gelmez şahlanmışlardır. Bundan en az etkilenenler Araplar, Türkler ve Kürtler olmuştur sanırım. Bunun da nedeni İslam inancının doğmaları dışında başka hiçbir değeri gözü görmemiştir. Kabile kültürü ve göçebe şiddetinin şekillendirdiği geri yapıdır. Bu yapı medeniyeti, çağdaşlığı değil, savaşı ve vuruşmayı gerektirir.

Savaş ve yıkımlar neticesinde Selçuklu yok olur. Selçuklunun bir uç beyliği olan küçük Osmanlı beyliği, tüm Anadolu ya egemen olduğu gibi Anadolu nun dışına da taşır. Buradaki hikmet şudur sanırım. En tehlikeli düşman Bizans’adır. Osmanlı da Bizans anın burnunun dibindedir. Ama öteki Selçuklu beylerinin tümü yok oldukları halde Osmanlı ayakta kalabilmiştir. Çünkü Osmanlı ayağını sağlam yere basmıştır. Osmanlının kurulduğu söğüt kasabasının civarında ahi denen bir halk hareketi nin önderi olan şeyh Edep ali adında bir pir yaşardı. Bizansın baskılarından rahatsız olan ahiler, Osman beyliği ile işbirliğine gider. Bu iş birliğinin hikayesi şöyle gelişir. Ahi şeyhi Edepali Kızını Osman gazi ile evlendirir. Rivayet, Osman gaziyi huzuruna çağırır. Derki, siz Türkler devlet yönetmeyi pek bilmezsiniz, ama savaşmayı iyi bilirsiniz. Sen ordunun başında kal ve devletin içişlerini bize bırak. Osman gazi de öyle yapar. Ne zamana kadar? İstanbul un fetihine kadar. Fatihin baş veziri Çandarlı Halil istanbulun alınmasında organizeyi yapan kişidir. Denir ki, gemileri karada yürüten Fatih değil, Çandarlıdır. Çandarlı bir ahidir. Fakat istanbulun alınışının ikinci günü boğdurularak öldürülür. Bu olay ahiliğin Osmanlıdan tasfiyesinin başlangıcı olur. Fakat bu Osmanlının hayırına olmaz. Osmanlıyı ayakta tutan, ekonomisini, düzenini ayakta tutan ahilerdir. Çünkü Osmanlı yerleşik hayata daha alışmamış göçebe kabilelerden oluşmuş bir askeri yapıdır o zaman. Kimse alınmasın göçebelik savaşı, savaş da göçebeliği gerektirir. Yani havada yapıp tavada yemeyi gerektirir.

O nedenle, yerleşik düzenin gerektirdiği ekonomi kültür vb. konularda Osmanlı kafa yormadı, yormamıştır. İran da kurulan büyük Selçuklu devletini de İranlı Nizamıl mülk ailesi idare ederdi. Ahilerin devletten dışlanmasının üstün de 100 yıl geçmeden Osmanlının yükseliş dönemi son bulur. Diğer ahi örgütleri tasfiye edilir. Ancak nalbant örgütü direk ordu ihtiyaçlarını temin ettiği için ona dokunulmaz. Sonuç olarak Osmanlı ekonomisi ihtiyaca cevap veremez olur. Sanıldı ki, yağma ile talanla ayakta kalınır.
Şu bir daha gösterdi ki, emek üzerinde yükselmeyen hiçbir yapı uzun ömürlü olamaz. Roma, Atilla, Cengiz, Osmanlı geçmişin örnekleridir. Ahiler emek örgütlülüğü üzerinde kurulmuş bir yapı arz ediyorlardı. Fakat Osmanlı buna yabancıydı. Ahilerin Osmanlıdan tasfiye edilmeleri Osmanlının lehine olmamıştır. Çöküşünün önemli nedeni ekonomik olarak çökmesidir sanırım. Önce duraklama, sonra gerileme ve yıkılma evreleri birbirini izler. Her ne kadar ahilerin yerine İspanya da Yahudileri kurtarıcı olarak getirdilerse de, Yahudiler tüccar insanlardı. Üretmek yerine var olan değerlere el koyarak kişisel zengin olmayı yeğlediler. Yalınız bununla da yetinmediler, Avrupa sermayesiyle işbirliği yaparak ekonomik olarak Osmanlının canına okudular.

Kapitülasyonların Osmanlıyı teslim almasında Yahudilerin rolü az değildir. İlk üç Osmanlı padişahı OsmaGazi, Orhan Gazi ve Murat Hüdavendiger ahidirler. Ve ahiler de Anadolu nun yerlileridir. Temel niteliği emek üzerine, mesleksel örgütlenmeleridir. Sözde Selçuklular, ya da Araplar Anadolu ya ahiliği yerleştirmişler denir. Alakası yok. Ahilerin dünya ya bakış açıları, örgütlenmesi ve diğer temel anlayışları ne Arap’a, ne Türk’e ve nede Kürt’e benzer. Örneğin ahiler meslek örgütleri temelinde bir yapılanmaya önem verirler. Bir törenle toplum içinde en çalışkan, en bilgili, en dürüst ve bütün nitelikleri ile üstün vasıflara sahip olan gençe peştamal bağlanırdı.(şed) Bu kalfalıktan ustalığa geçiş töreniydi. Halkın önünde ve bir pirin garantisi ile yapılan bir törende.

Ttoplumun yönetiminde söz sahibi olacak genç elekten geçirilerek hem halkın önderi, hemi de örneği olma yolunda ilk adımdı. Nasıl ki, ahret kardeşliği pirin ve toplumun önünde yapılıyorsa, fakat şimdi yapılan içi pek dolu olmayan o güzel geleneğin devamı gibidir. Ama aynı değildir. Bu gün olanaklı olsa bu tören Alevi olan herkese yapılır. Ahilerdeki ise, en çalışkan, en dürüst, en akıllı kişi ve kişilere peştamal bağlanırdı.

Yukarıda adı geçen ırklarda böyle bir örgütlenmeyi görmek bugün dahi olası değildir. Ülkemizde 1963 de ilk işçi örgütleri sendikalar olarak kuruldu. Zira Ahiler bizim bildiğimiz 700 yıl önceden bu örgütlere sahiptiler. O dönem ne Avrupa da, nede başka bir yerde emek örgütleri yoktu, ancak dünyanın her yerinde beyler, dere beyler, baronlar vardı. Emekçiler köle olarak ya çalıştırılıyorlardı, yada askerdiler. Ancak çok sonraları, demokratik devrimlerin gerçekleştiği Avrupa ülkelerinde Ahi örgütlenmesi örnek alınarak işçi loncaları kuruldu ve şimdiki işçi örgütlerine dönüştüler. Anadolu Aleviliği eski çağdan başlayarak Bogomiller, Ahiler ve aleviler şeklinde süregelen bir güzergah arzediyor. BİLAL ÜZÜM AGUSTOS 2009 DEVAM EDECEK.

Bunu paylaş:

  • Twitter
  • Facebook
  • Yazdır
  • Pinterest
  • WhatsApp
  • E-posta
Önceki İçerik

SOSYAL YARDIMLAŞMA VE KÜLTÜR DERNEKLERİ

Sonraki İçerik

60 Jahre Anwerbeabkommen mit der Türkei

Sonraki İçerik
60 Jahre Anwerbeabkommen mit der Türkei

60 Jahre Anwerbeabkommen mit der Türkei

0 0 değerlendirmeler
Sayfayı Değerlendirin
Yazıya abone olun
Bildir
guest
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Ana Menü

  • Sitemiz Hakkında
  • Haber Gönder
  • Ziyaretçi Defteri
  • Düğün Tarihleri
  • Yöneticiler

Yöremizin Sesi

  • Duyurular
  • Şiirlerimiz
  • Milyanli Tarihi
  • Aramızdan Ayrılanlar
  • Alevilik
  • Köşe Yazıları

Hızlı Linkler

  • Köy Resimleri
  • Videolar
  • Reklamlar
  • İletişim

Site İstatistikleri

  • 40.493 Ziyaret

Son Haberler

  • vefat 13 Temmuz 2022
  • vefat 13 Temmuz 2022
  • Basagligi 13 Temmuz 2022

Duyuru Dügün Tarihleri

Current Month
Kahramanmaraş, TR
29°
Ungut Milyanlilarin Bulusma Noktasi

MILYANLI Sosyal Dayanışma Derneği

Küçüküngüt Köyü Çağlayancerit/K.Maraş

Telefon: +4917683481613
Email: info@ungutmilyanli.com

  • Site Haritası

© 2021 MILYANLI Sosyal Dayanışma Derneği tüm hakları saklıdır.
Tasarım ve Geliştirme: Baytronik Web Tasarım

Sonuç bulunamadı
Tüm sonuçları göster
  • Anasayfa
  • Sitemiz Hakkında
    • Haber Gönder
    • Ziyaretçi Defteri
    • Yöneticiler
  • Yöremiz Sesi
    • Yöremiz Hakkında
    • K.Ü.Milyanli S.D.D
    • Şiirlerimiz
    • Milyanlı Tarihi
    • Aramızdan Ayrılanlar
    • Alevilik
    • Köşe Yazıları
  • Multimedya
    • Köy Resimleri
    • Videolar
  • Düğün Tarihleri
  • Duyurular
  • İletişim

© 2021 MILYANLI Sosyal Dayanışma Derneği tüm hakları saklıdır.
Tasarım ve Geliştirme: Baytronik Web Tasarım

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

loading Vazgeç
Yazı gönderilemedi - e-posta adreslerinizi kontrol edin!
E-posta kontrolü başarısız oldu, lütfen bir daha deneyin.
Üzgünüm, blogunuz yazıları e-posta ile paylaşamıyor.
X